Nefes… Hiç sessiz bir yerde tefekkür içerisinde nefesini dinlediğin, adeta nefesini yaşadığın bir zihinsizlik halinde bulundun mu? Nefes, yaşamın her alanında bulunan alma verme dengesinin vücudumuzda tezahür ettiği yaşam enerjisi…
Nefes dediğimiz kelime Arapça nfs kökünden gelen nafas “soluk” sözcüğünden gelmektedir. Nefes; aldığın ve verdiğin solukların bütünü, yaşamın fiziksel bedendeki tam karşılığı. Nefes alırken aynı an içerisinde nefesi alır ve nefesi veririz, an içerisinde nefesle doğar ve nefesle ölürüz…
İnsanı tıpkı nefesinin derinliği gibi derinleştiren, benliğine yaklaştıran duygularımız da zıddı ile var olur. Hiçbir duygu zıddı olmadan anlamlanamaz, var olamaz. “Eğer birini sevmişsen sonra belirli bir anda itileceksin. Eğer birini sevmişsen nefes almışsındır; şimdi nefes verirsin ve o kişi seni iter. Dolayısıyla her sevgi anının ardından bir itme anı gelir. Yaşamsal enerji kutupluluklarla var olur. Asla tek bir kutupta var olmaz. Olamaz! Ve ne zaman olması için uğraşsan imkansızı denersin” der Osho. O kadar haklı ki! Hayatta nefes aldığın kadar verdiğin gibi, sevgiyi hissettiğin kadar nefreti, sevinç yaşadığın kadar acıyı, güldüğün kadar ağlamayı da yaşayabileceğinin, bunun olağan olduğunun farkında olan ve hayatın bu kutupluluklarla bir bütünün dengesinde kurulduğunu deneyimleyen insan için her şey aynıdır, merkezdedir. Sevgi kadar nefret de olağandır çünkü takılı kalmaz, duygu gelir ve duygu gider.
Tıpkı nefes gibi duyguların da an içerisinde akıp gitmesine, duygudan edindiği deneyimleri alıp geriye kalan duygunun enerjisini serbest bırakmayı öğrenmiştir. İşte bu deneyim günümüzde sürekli duyduğumuz “anda kalmak, andan kopmamak” olarak bildiğimiz hâlin tam karşılığı fikrimce.
“Eğer birini sevmişsen sonra belirli bir anda itileceksin. Eğer birini sevmişsen nefes almışsındır; şimdi nefes verirsin ve o kişi seni iter. Dolayısıyla her sevgi anının ardından bir itme anı gelir. Yaşamsal enerji kutupluluklarla var olur. Asla tek bir kutupta var olmaz. Olamaz! Ve ne zaman olması için uğraşsan imkansızı denersin”
OSHO
Anda yaşamayan insan, duyguyu kutuplaştıran zihinsel bir cehennem halini yaşar ve bu konuyla ilgili Buda der ki: “Sevgilinin gelişi sevinçle karşılanır ama sevgilinin gidişi gözyaşlarıyla doludur. İtici olan bir insanla buluşmak bir ıstıraptır ve itici bir insandan ayrılmak bir mutluluktur. Ama sen kendini bu kutupluluklara bölmeye devam edersen cehennemde olacaksın, cehennemde yaşayacaksın.” Bu durumdan çıkarılan sonuç duyguları kutuplaştırmadan kabullenmek gerektiği olsa gerek. Hayatın akışında duygular sürekli değişir ve dönüşür tıpkı insan gibi. Belki de bu nedenle iyi veya kötü nitelendirdiğimiz duyguda takılı kalmak zıt duygusunda bütünleşmemizi engeller, eksik bırakır. Duygu dönüşür ve insan dönüşüme direndiği anda o duyguda kendini tamamlayamaz. Duygunun gelmesindeki sebebi, arkasındaki deneyimi görmeden yalnızca duyguya yoğunlaşmak ve onu içinde büyütmek cehennemdir.
“Sevgilinin gelişi sevinçle karşılanır ama sevgilinin gidişi gözyaşlarıyla doludur. İtici olan bir insanla buluşmak bir ıstıraptır ve itici bir insandan ayrılmak bir mutluluktur. Ama sen kendini bu kutupluluklara bölmeye devam edersen cehennemde olacaksın, cehennemde yaşayacaksın.”
buda
Hayat, nefesimizi oluşturan solukların uyumu gibi almak ve vermek dengesi üzerine kurulu bir deneyim. Fiziksel bedenimizde bize yaşam enerjisini veren nefes almak ve vermek gibi bizi bütüne ulaştıran zıtlıklar hayatın her yerinde. Herhangi bir duyguya bağımlı olmak hayata tanık olmayı kaçırmaktır. Eğer bağımlı olmaz ve deneyime odaklanırsan akış içerisinde aldığın ve verdiğin nefes gibi hisler de gelir ve gider. Ne gelenle yükselir ne de gidenle alçalırsın. O duygu sen değilsindir, o duygu sana kendini hatırlamanı sağlayan bir araçtır belki de. Duygulara bulaşmadan, onları kutuplaştırmadan ve takılı kalmadan akıp gitmesine müsaade ettiğimiz, her duygunun zıddı ile var olduğunu anlayarak anın içerisinde aktığımız bir yaşam olsun dilerim!
Şarkı önerisi: Ólafur Arnalds- Near Light