Kaybolmak…
Ara sıra dış dünyanın dayattığı tüm gerçekliklerden uzaklaşmak ve kendi varoluş halimi yaşamak için ihtiyacım olan tek şey belki de…
Bu kayboluş yalnız bir şehrin boş sokaklarında, tatlı bir sohbet anında, yeni doğan bir bebeğin yüzünde, bir çocuğun heyecanında, sevdiğim birinin küçük bir anıyla bende uyandırdığı duyguda, bir şiirde veya acının etkisiyle harmanlanmış bir duamda olabilir… kayboluş halinin her biri beni özüme yaklaştıran, varlığımdaki anlam arayışına koyulduğum bir sorgulama hâli, tefekkür bilincini getirdiğinden hep iyi hissettirir bana.
İnsan, ne düşündüğünün daha fazlası, ne de daha azı… dünyada sahip(!) olduğunu sandığı şeyleri anlatırken koca bir insan, evrenin yüceliği karşısında minicik bir zerre taneciği kadar yer kapladığını fark ettiğinde duyduğu hiçlik duygusuyla ise küçücük… işte bu çelişki hâlinin kayboluş/fark ediş olduğunu öğrendim…
Dünyada sahip(!) olduğunu sandığı şeyleri anlatırken koca bir insan, evrenin yüceliği karşısında minicik bir zerre taneciği kadar yer kapladığını fark ettiğinde duyduğu hiçlik duygusuyla ise küçücük…
Sonra insanı bu kadar önemli yapan şey nedir diye sorgularken buldum kendimi.. zerre taneciği kadar yer kaplayan insan kütlesinin bilinç düzeyinde ve ruh titreşiminde arşa kadar yükselebileceği hissi sarıyor içimi, şekilciliğin önemsizliğini vurguluyor zihnimdeki düşünceler… Şekil ve etiketlere takılan her şeyden uzaklaşmak, asıl anlam bulduğum alanlarda kaybolmak istiyorum çoğu zaman.
Dış dünyanın gerçeklikleri hep şekil üzerine iken kendime “şekilcilik şeytandandır” diyorum ve tüm bunların gerçeklik algısıyla oynanan bir oyun olduğunu görüyorum. Algımın sınırları gerçeklik algımı doğrudan etkilediğini fark ettiğimden beri algımı genişletmenin yollarında kaybolmak istiyorum…
Denge.
Denge arayışının kayboluştan geçtiğini ve hiçbir şeyin göründüğü hâli gibi olmadığını fısıldıyor ruhum. Benden zıt görünen ne varsa ona gitmeli ve o zıtlıkta kendi sorularımın cevaplarını bulmak istiyorum çünkü biliyorum ki o zıtlık da cevaplar var, denge var…
Evrende her şey dengeyle ve ölçüyle yaratıldığına ve kaderin “ölçü” olduğuna göre zıtlıkların birleşiminin kaderi oluşturduğunu görüyorum. Bundandır ki bazen zıttıyla imtihan ediliyoruz belki de… fazla iyi niyetli olanlar kötü kalplilerle, pasif olanlar baskın karakterlerle, korkaklar deli cesaretine sahip olanlarla, kederliler neşeli durum ya da insanlarla imtihan oluyor ki denge sağlansın. Zıtlıklar ardındaki resmi, dengeyi görebilenler ise kaçarken kaybolanlar değil, sorgulayan, farkeden ve asıl gerçekliğe yaklaşanlar oluyor.
Zıtlıklar ardındaki büyük resmi, dengeyi görebilenler ise kaçarken kaybolanlar değil, sorgulayan, farkeden ve asıl gerçekliğe yaklaşanlar oluyor…
Kaybolduğun anda sorgularken farkettiğin her şeyde kabulleniş ve teslimiyet saklı olduğunu… Teslimiyetin ise sorgulamaktan geçtiğini, sorgularken yine kaybolmak gerektiğini anlıyorum.
Kayboluşum sırasında sorgularken ve sonunda yaradılış sistemine teslimiyet duyduğum anda yüksek bilince, ilahi olana yaklaştığımı hissediyorum. Kaybolduğum yolda dış dünyanın yarattığı belirsizliğin verdiği acılar yok oluyor birden, kaybolduğum her yerde O’nu buluşumla.
Yanımda oturan, yeni kayıp haberi almış yaşlı teyzenin çaresiz ve acı dolu bakan gözlerinde, sahilde oradan oraya koşarak oynayan çocuğun saf ve masum gözlerinde, yaşlı çınar ağacının devasa gövdesine doğru sallanan yaprakların sesinde, belki de yıllardır aynı noktada balık tutan amcanın dalgın ifadesiyle denizden gelecek nasibini bekleyişinde, tanımadığım birinin selam verircesine gülümseyen samimi yüzünde, istemeyerek bile olsa ısrarla su ve mendil satan çocukların gayretinde, bir kedinin yanıma gelip kendini sevdirmesinde, el ele göz göze yürüyen aşıkların sessiz heyecanında, sesiyle sahili şenlendiren şarkıcının müzik yapmaya olan aşkını insanlarla paylaşmasında, denize bakarak tatlı tatlı poz veren yaşlı teyzeyi neşeyle fotoğraf çeken amcanın sevgisinde, elimdeki kitabın bende uyandırdığı tüm hislerde, sandaletlerimi çıkarıp bağdaş kurduğum bankta denizi seyrederken duyduğum anlık huzurda, tenimde hissettiğim güneşte, kahkaha seslerinde ve tümüne olan koşulsuz sevgiyi hisseden kalbimde… hakikate doğru kaybolduğum her yerde.
Ve şükrediyorum gerçeğe doğru kaybolduğuma, sistemin yansıttığı çarpık görüntülerin arkasındaki asıl varoluşa, BİZ oluşa, tek kaynaktan geldiğimiz saf sevgiye teslim olduğuma, hakikate uyanmaya başladığıma… şükürler olsun.