Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılmaz bu dertler. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin.’’
KÖR BAYKUŞ, SADIK HİDAYET
İnsan, yalnızken -eğer kendine karşı dürüst davranabilirse- düşüncelerinin ağırlığıyla dibe vuruyor ve bundan daha kötüsü olmaz derken bir dip daha keşfedebiliyor. Sadık Hidayet; Kör Baykuş eserinde, zarif ruhunun tahammül edemeyeceği dünya gerçeklerinde kendine karşı dürüst, hatta belki acımasız davranarak, cüzamlı hücrelerini beslemiş ve en dibi keşfetmiştir.
Hidayet’in Kör Baykuş eserinin sonunda konu bir yere bağlanmaz, bir sonuç yoktur. Aslında bir yere bağlanmak zorunda mıdır? Sonuca bağlanan olaylar, durumlar bitmiş demektir. Ancak Kör Baykuş hiç bitmez. Her okuduğunuzda farklı anlamlar çıkaracağınız büyülü bir metafordur Kör Baykuş…
Hidayet kendi hayatına son vermeden kaleme aldığı Kör Baykuş kitabında; “Tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.” sözleriyle, ruhunun sınırsızlığını önce sınırlı benliğinin geçekliğine sonra da insanlığa haykırmak istedi avaz avaz. Anlaşılan tek korkusu bu değildi elbet, kendine kanıtlayamadığı benliğinin varoluşsal döngülerinde yavaş yavaş kıvrınarak yok olduğunu hissederken, acısında kaybolmaktan korktu belki de.
Albert Camus’un hayata karşı oluşturduğu “absürt” yaklaşımı ve yine Camus’un “Gerçekten önemli olan bir tek felsefi problem vardır; intihar. Hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. ” düşüncesine tutunan ve hayatın yaşanmaya değer oluşunu sorgulatarak, anlam bulamayışının getirdiği umutsuzluk ve dayanılmaz ağırlığın altında ezilmek bir yana, derinliğinde anlamların var olduğu acının ve o acıların sonunda gelen deneyimlerle yeniden var olmanın, kendini kendinden doğurmanın, ölmeden ölmenin ve bilincin uyanışının getirdiği hafifliğe erişmenin umuduyla yaşamak belki de tek çare…
Gerçekten önemli olan bir tek felsefi problem vardır; intihar. Hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.
ALBERT CAMUS
Son kelimelerini de dökerken sayfalara, ruhunun orta yerinde tam da merkezinde yalnızca acı vardı artık Hidayet’in, artık aşkını da acısına sarmış, acı ve öfkeden ibaret olmuştu varlığı… acısını kelimelerine ilmek ilmek asarken varlığını da o anlamsızlığının acılarıyla harmanlamış ve sonunda kelimelerinde kaybolurcasına asmıştı kendini… Kör baykuş metaforu, köklerinde kıskançlık ve tutkunun barındığı, değişim ve dönüşümün karanlık bir hikayesidir bu nedenle.
Hidayet, tüm bu anlamsızlığın acılarına dayanamayıp beden kılıfını terk ederken ve ruhunu duygularından özgür bırakırken, onun yaşadığı tüm acılarını adeta somutlaştırırcasına seslere bürünmüş bir şarkı önermek istiyorum. İsmini “arzu ütopyası” anlamına gelen Hedonutopia kelimesinden almış ve keyifle dinlediğim grubun “Kör baykuş” parçasına eklemlensin Hidayet’lerin acıları…
Şarkı: Hedonutopia-Kör Baykuş